yazikusagi.com

Tarihten Ders Alınsaydı

Kendi çıkarları gereği, uzun yıllar Osmanlı Devleti'nin toprak bütünlüğünü Rusya'ya karşı korumuş olan İngiltere, 1877-78 Rus Savaşı ve Berlin Antlaşması sonrasında artık bu politikasının geçersizliğini anlamış ve Osmanlı'yı kendi parçalamaya girişmiştir. İngiltere'nin ilk olarak yaptığı iş, 1878 de II.Abdülhamit'ten KIBRIS'ı kiralamak olmuştur. Çünkü buranın stratejik önemini bilmektedir. Kısacası İngiltere, Osmanlı Devleti'ni parçalama politikasını ilk olarak Kıbrıs'ı ele geçirerek hayata geçirmiştir. Kıbrıs'ın Türkiye için stratejik önemi büyüktür. Modası geçtiği söylenen bu önem, günümüzde de hala geçerlidir.

Berlin Antlaşması ile Osmanlı Devleti özellikle İngiltere'ye karşı hukuki bir taahüt altına da girmişti. Bu amaçla Dışişleri Bakanı Kont Salisbury, İstanbul'daki İngiliz elçisi Layard'a 8 Ağustos 1878 tarihinde gönderdiği talimatta, Anadolu'da kurulacak denetleyici mahkemelerin başına Avrupalı yargıçlar getirilmesini önererek, antlaşmanın kendisine verdiği yetkilerle Babıali üzerinde idari kapitülasyon kurma yoluna gitmeyi düşünmüştü. Sir Henry Layard, İngiltere'nin Osmanlı politikasını değiştirdiği, PARÇALAMAYA ağırlık verdiği bu dönemde, 20 Nisan 1877 - 2 Nisan 1888 tarihleri arasında, İngiltere'nin İstanbul Elçiliği görevinde bulunmuştur.

• Adli kapitülasyonların etkisini de artırmayı düşünen İngiltere, Osmanlı Devleti'nin adli sistemindeki eksiklikleri de kullanarak, özellikle Doğu Anadolu bölgesinde bir "Islahat Reformu" yapılmasını amaçlıyordu.

• Osmanlı Devleti'nin içişlerine yapılan bu müdahalelerde, Osmanlı'daki gayrimüslim unsurlar devamlı ön plandaydı. Özellikle Doğu Anadolu'daki Ermeniler lehinde istenilen adli reformlar, Osmanlı Devleti'ni adli yönden tamamen denetim altına alacak şekildeydi.

• Doğuda ise yapısal sorunlar var diye ŞARK SORUNU çıkarılmıştır.

• Ermenilere haklarını verin demişler, ayaklanmaları desteklemişler, ajan ve misyonerler aracılığıyla Ermenileri kışkırtmışlardı.

• Çıkan ayaklanmaları bastırılması sonrasında Londra ve Avrupa kamuoyu, Türkler Ermenileri katlediyor şeklinde Osmanlı'yı baskı altına almış ve sorunu kendi çıkarları gereği çözmeye kalkmışlardı. Sonuçta da Kurtuluş Savaşı'na gelinen bir sürece girilmiştir.

Bugün ile arasında hiçbir fark yok. Tarih tekerrürden ibaret deyip hiçbir şey yapmadan oturmak olmaz. Tarihi bilip ders alsaydık bunların hiçbiri başımıza gelmeyecekti. Avrupa o dönemde yaptıklarının aynısını yapıyor ve bizim tarihi bilmeyen ya da bunda çıkarı olan devlet adamlarımız buna hiçbir şey yapmıyorlar. Yıllardır Osmanlı'yı kendi çıkarları için kullanan, sömüren ve sonunda onu parçalayacakları planları ortaya koyan Avrupalılar 1919-1923 arasında sert bir kayaya çarptılar ve istemeye istemeye bu politikalarından vazgeçtiler çünkü yenilmişlerdi. Ancak Lozan'da Lord Kurzon'un İnönü'ye söylediği şu sözlere dikkat ediniz:

"Müzakere ediyoruz.Aylardan beri arzu ettiklerimizin hiçbirini alamıyoruz. Vermiyorsunuz. Anlayış göstermiyorsunuz. Memnun değiliz sizden. AMA NE REDDEDERSENİZ CEBİMİZE ATIYORUZ. CEBİMİZE SAKLIYORUZ. Memleketiniz haraptır. Yarın geleceksiniz, bunları tamir etmek için, kalkınmak için yardım isteyeceksiniz. O zaman bu cebime koyduklarımdan her birini birer birer çıkarıp size vereceğim..."

Nitekim öyle de olmuş ve Batılılar önlerine uygun şartlar ve politikacılar çıkana kadar planlarını ertelemişlerdi. Lozan'ın imzalanmasından hemen sonra yayınlanan bir İngiliz gazetesinde “Türkiye artık bağımsız bir devlettir ancak ticaret ve ekonomide yeteneksiz ve sermayeden yoksun olan bu halkı tanıyanlar bilirler ki; bu bağımsızlığın ömrü pek kısa olacak ve eski durumu bir başkası üzerine alacaktır." denmiştir.

Gazetenin öngörüsü, siyasi bağımsızlığın ancak ekonomik bağımsızlıkla tamamlanacağını çok iyi bilen Atatürk döneminde tutmadı ancak daha sonrakilerin bilinçsizliği ile bugünkü duruma geldik. O dönemde, yabancı devletler ve basın; Türkiye 'nin o güç yıllarında, Mustafa Kemal'i, 'tam bağımsızlık' tutkusu yüzünden, şiddetle eleştirmişler; Rauf Bey'i ve partisi Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nı desteklemişlerdir. Daha sonra bu destek, liberal düşünceli bir parti olan Serbest Fırka'ya ve lideri Fethi Bey'e de verilmiştir. Neden Mustafa Kemal'i desteklemedikleri aşağıdaki örnekten anlaşılacaktır (17 Haziran 1936, The Economist).

''...T.B.M.M. tutanaklarından da görüleceği gibi, savaş sonrası Türkiye'sinin liderleri, yoğun ve sürekli bir kalkınma hamlesinin 'anavatan'a sağlayacağı yararları çok iyi bilmektedirler, ne var ki bu hedefe ulaşmak için büyük paralar harcamak zorunludur ve Türkiye'de para yoktur, demek ki bu paranın yabancı para piyasalarından gelmesi gereklidir. Devletin yüksek çıkarları, Türk bakanların ecnebi kapitalistlere karşı takındıkları olumsuz tavrı, bir daha gözden geçirmelerini ve yabancı sermayeye güven verecek önlemlere yönelmelerini gerektiriyor...''

Kısacası kendinizi yabancı sermayeye açın yoksa açlıktan kırılacaksınız denmektedir.


Sonraki bölüm: Osmanlı'nın Borçları


Yorumlar

Yapacağınız yorumlarda kendi fikirlerinizi belirtiniz. Sağdan soldan kopyala-yapıştır yapmayınız! Kimseye hakaret etmeyiniz! Gizlilik ve yorum kurallarımız için buraya tıklayınız.