yazikusagi.com

Başarısızlık / Başarı İkilemi 2

Bir noktada, çoğumuz başarısızlıktan korkmaya başlar ve içgüdüsel olarak kaçınır, önümüze ne konmuşsa, zaten neyi iyi yapıyorsak onu yapmaya devam ederiz. Bu sizi kısıtlar, boğar, ezer. Ancak gerçekten başarısız olmayı göze alabildiğimiz konularda gerçekten başarılı oluruz. Başarısız olmayı göze alamıyorsak başarılı da olamayız. Başarısızlıktan bu kadar çok korkmamızın nedeni çoğunlukla boktan değer yargılarımızdan kaynaklanır. Örneğin, kendimi “karşılaştığın herkese kendini sevdir” standardıyla ölçersem son derece kaygılı olurum çünkü benim kendi eylemlerimle değil de, başkalarının eylemleriyle tanımlanan bu standart yüzde yüz başarısız olacaktır. Burada kontrol bende olmadığı için başkalarının merhametine ve yargısına kalırım. Ancak “sosyal yaşamını iyileştir” ölçütünü benimsersem, aldığım tepkilerden bağımsız olarak kendi “başkalarıyla iyi ilişkiler kurma” değerime göre yaşarım. Öz-değerim kendi davranışlarıma ve mutluluğuma temellenir.

Boktan değerler kontrolümüzde olmayan dışsal amaçları hedeflemeyi kapsar. Bu amaçların peşinde koşmak büyük kaygı yaratır. Bu amaçlara ulaşmayı becerebilsek bile kendimizi boş, cansız hissederiz çünkü bir kere ulaştık mı, çözülecek sorun kalmaz. Daha iyi değerler, gördüğümüz gibi, süreç yönelimlidir. “Kendimi başkalarına dürüstçe ifade edeceğim,” gibi bir şey. “Dürüstlük” değeri bir ölçütse, hiçbir zaman tam olarak tamamlanmış sayılmaz; hep yeni baştan uğraştığımız bir sorundur. Her yeni konuşma, her yeni ilişki yeni mücadeleler ve fırsatlar yaratır. Değer tamamlanmaya karşı çıkan, süren, hayat boyu devam eden bir süreçtir. Ölçütünüz “dünyevi standartlarla başarılı olmak” ise, “bir ev ve güzel bir araba al” ise, yirmi yıl deli gibi çalışırsınız, amacınıza ulaşınca da ölçütünüzün size verecek bir şeyi kalmaz. Orta yaş krizinize merhaba dersiniz çünkü tüm yetişkin yıllarınızı kaplayan sorun ortadan kalkmıştır. Gelişme, iyileşme fırsatınız kalmamıştır, ama mutluluğu gelişmek ve büyümek yaratır, geçici başarıların uzun bir listesi değil. Böyle bakınca, geleneksel olarak tanımlanmış amaçların -okuldan mezun ol, göl kıyısında ev al, on beş kilo ver- yaratacakları mutluluk sınırlıdır. Hızlı, kısa süreli yararları vardır, ama yaşam rotamızın rehberleri olarak pek işe yaramazlar. Picasso tüm hayatı boyunca üretti. Doksanlarının ortasına kadar yaşadı ve son yıllarına kadar sanat ürünleri verdi. Ölçütü “ünlü ol”; “sanat dünyasında zengin ol”; “bin tane resim yap” olsaydı, bir aşamada tutulur kalırdı. Kendinden kuşkuya düşer, kaygının pençesinde kıvranırdı. Onlarca yıl sürekli yaptığı gibi ne kendini geliştirebilirdi, ne de sanatında ilerlerdi. Picasso’nun başarısının nedeni, yaşlı bir adamken tek başına bir kafede oturup peçeteye bir şeyler çiziktirerek mutlu olmasıyla aynıdır. Altta yatan değeri basit ve alçakgönüllüdür. Ve sonsuzdur: “Kendini dürüstlükle ifade et,” O peçeteyi o kadar değerli yapan da budur.


Ustalık Gerektiren Kafaya Takmama Sanatı adlı kitaptan... Yazının ilk kısmı için tıklayınız.


Yorumlar

Yapacağınız yorumlarda kendi fikirlerinizi belirtiniz. Sağdan soldan kopyala-yapıştır yapmayınız! Kimseye hakaret etmeyiniz! Gizlilik ve yorum kurallarımız için buraya tıklayınız.