yazikusagi.com

Balta Limanı Antlaşması (1838)

Özellikle kendi sömürgelerine giden Hindistan ticaret yolu üzerinde önemli bir ülke konumundaki Osmanlı Devleti'ni kendi yanında tutabilmek amacıyla gelişen olayları çok iyi değerlendiren İngiltere, Mehmet Ali Paşa isyanını bu yönde kullanmış ve Osmanlı Devleti'ne yardımının karşılığını da 1838'de görmüştü. Avrupa devletlerinin gümrük duvarlarını yükseltmesinden bunalan İngiltere, artan üretimine pazar arayışını Osmanlı topraklarında sonuçlandırmıştı.

1838 Balta Limanı Ticaret Antlaşması'na geliş sürecinde Osmanlı'nın psikolojik durumuna bakılacak olursa; 1821 Yunan isyanının başarıya ulaşması, Rusya ile savaş ve Edirne Antlaşmasındaki kayıplar, Fransa ve İngiltere'nin teşviki ile çıkan Mehmet Ali Paşa İsyanı ve Rusya ile Hünkar İskelesi Antlaşması sonrasındaki Rus koruyuculuğu, Osmanlı Devleti'ni uzun vadeli iktisadi çıkarlardan önce, günlük politik çıkarları ön plana alacak bir psikoz içine sokmuştu. Buna İngiliz Dışişleri Bakanı Palmerstone'un İstanbul'daki elçisine verdiği "Sultanın tebasının servet ve refahları artacak, sanayi önemli bir gelişme gösterecek, bunu gereken kişilere anlat" şeklindeki direktif de eklenmişti. Ateşli Rus düşmanı İngiliz elçisi Ponsonby de oyunu istediği gibi oynamaktaydı ve "Eğer Osmanlı sarayı teklif ettiğim ticari şartları reddederse, İngiltere yalnız dil değil tutum da değiştirecek: Ben de Mehmet Ali'yi İstanbul üstüne yürütmenin İngiliz çıkarlarına uygun olduğu anın gelip çattığı kanaatinde olacağım" diyerek Osmanlı’yı tehdit etmişti. Batıdan Osmanlı ülkesine gelen Türkiye uzmanları Osmanlı devlet adamlarına sürekli bu antlaşmayı imzalarlarsa Batı uygarlığına girerek zengin olacaklarını söyleyerek kamuoyu yaratıyorlardı.

Bu şartlar altında imzalanan 1838 Balta Limanı Antlaşması ile, İngiltere o kadar önemli kazanımlar elde ediyordu ki; Antlaşma, Ponsonby tarafından "daha fazlasını istemeğe hakkımız olmayacak kadar mükemmel ve önceden ümit ettiklerimizin çok üzerinde" olarak nitelemişti. Yani kapitülasyonlar tam anlamını bulmuştu.

Osmanlı yönetimi Balta Limanı Antlaşmasını Niye İmzaladı?

1820’lere gelindiğinde İngiltere sanayi devrimini tamamlamış ve Napolyon savaşları sonucunda Fransa’yı yenerek dünya pazarlarında rakipsiz duruma gelmişti. Ancak aynı yıllarda sanayi devrimini yaşamakta olan diğer Avrupa ülkeleri korumacı önlemlerle İngiliz mallarının kendi pazarlarına girmesini engelliyorlardı. Bu durumda İngiliz ticaret ve sanayi sermayesi, Latin Amerika’dan Çin’e kadar pek çok ülkede çoğu zaman silah zoruyla, pek çok serbest ticaret anlaşması imzalamışlardır.

Osmanlı’dan beklediği fırsat ise Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın isyanıyla ortaya çıktı. Mehmet Ali Paşa Mısır’da dış ticareti devlet tekeline almış, elde ettiği gelirleri askeri harcamalara yöneltmişti. Dış ticaretteki devlet tekelleri İngiltere’nin Mısır’daki çıkarlarına darbe vururken Mehmet Ali Paşa’nın askeri gücü Osmanlı Devletini tehdit eder hale gelmişti. Bir süre sonra yapılan savaşta Osmanlı orduları Mehmet Ali Paşa kuvvetlerine yenilmiş ve böylelikle Osmanlı İmparatorluğu, sadece Mısır’ı değil Suriye’yi ve Anadolu’nun bir bölümünü kaybetmek tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştı. Osmanlı İmparatorluğu çareyi İngiltere’ye sığınmakta buldu. Umulan, İngiltere’ye verilen ekonomik ödünler karşılığında, İngiltere’nin Osmanlı topraklarının bütünlüğünü korumasıydı. Balta Limanı Antlaşması işte bu koşullarda imzalanmıştır. Osmanlı Yönetimi, antlaşmanın iktisadi ve mali sonuçlarından habersiz değildir ancak, siyasi nedenlerle masaya oturmuştur.

Antlaşmanın Maddeleri

Geçerlilik süresi sınırsız olan bu anlaşma tüm Avrupa devletleri için de geçerlidir.

• Kapitülasyonlar devam edecektir.

• İngiliz tüccarlara tanınan haklar, onların yanında çalışan çıraklara bile tanınacaktır.

• Bu kişiler devletin her yerinde her çeşit malı serbestçe alıp satacaktır.

• Osmanlıya tanınan tekel haklar iptal edilecektir.

• Yabancılar mal alım ve nakli için vergi ödemeyeceklerdir.

• İngilizler, dünyanın neresinde olursa olsun istedikleri malları ülkeye rahatça vergisiz sokabileceklerdir.

Böylelikle Osmanlı pazarı Avrupa'nın açık pazarı konumuna getirildi.

Balta Limanı Antlaşması'nın Ekonomik Sonuçları

Osmanlı Devleti’nin yabancı sermaye ile ilk teması, bu anlaşma ile gerçekleşmiştir.

• Bu anlaşmayla sanayi, ticaret ve maliyede karar mekanizması Avrupalı devletlere bırakılmıştır. Artık bürokratlar sıkıştıklarında soluğu Avrupalı dostlarının yanında almaya başladı. Yükselmek için de yabancı devletlerden onay alınmaya başlandı.

• Yabancılara ülkenin her tarafında her türlü yerli malı alıp satma hakkı tanınmıştır (Bundan önce böyle bir hakları yoktu).

• Yabancı rekabete hazır olmayan yerli üretim tümüyle yok oldu. Örneğin pamuk Amerikan pamuğuna, yün Avusturya ve Arjantin yününe yenildi.

• Bütün Osmanlı ülkesinde tekel (yedi vahit) usulü kalkmıştır. (Antlaşma yapılmadan önce her tarafta tekel usulü vardı. Yalnız yabancılar değil yerli tüccarlar da her malı serbestçe alma ve satma hakkından yararlanamıyordu).

• Yabancı tüccarlara ülke içindeki ticaretlerinde vergi ödememe ve benzeri konularda yerli tüccarlar gibi işlem görme hakkı tanınması yerli sanayiyi öldürmüştür.

• Dışarıdan her türlü malın getirilmesinin serbest bırakılmış olması ithalatı patlatmış ve Osmanlı İngiltere ile olan ticaretinden büyük açıklar vermeye başlamıştır (Osmanlı'nın İngiltere ile dış ticareti 1838 yılında ihracat: 8,1 milyon sterlin ve ithalat : 3,85 milyon sterlindi. 1853 yılında ise ihracat: 2.58 milyon sterlin ve ithalat : 8,95 milyon sterlin olmuştur. Aradaki farkı kıyaslayabilirsiniz).

• Anlaşma ile getirilen, dışarıdan gelen her türlü mal %3 ve buna ilave %2 gümrük ödendikten sonra ülkenin her bir tarafına tekrar tekrar götürülüp getirilse dahi alım satımında ek vergi istenmeyeceği şeklindeki hüküm, yabancıların elde ettikleri en önemli imtiyazlardan birisidir.

• Bu anlaşma ülkede var olan tüm sanayiyi öldürmüştür.

• Çağın getirdiği tekniğe dayalı yeniliklerin ülkeye girişini engellemiştir.

• Ülkeye giren ve çıkan mallardan alınacak gümrük vergilerinin üzerinde değişiklik yapılabilmesini engellemiştir.

Balta Limanı Antlaşması'nın Toplumsal Sonuçları

Balta Limanı Antlaşması, Osmanlı topraklarında yabancı üretici ile menfaat bağı olan yeni bir sınıf meydana getirmiştir. Osmanlı devleti içerisinde politik gücünü ve parasını yabancılar yararına kullanan ve karşılığında yabancılardan daha büyük faydalar sağlayan bu sınıfın Osmanlı maliyesine de büyük zararı dokunuyordu. Emperyalist devletler tarafından korunan bu sınıf, toplumu belirleyen tabakalarda bir "alt-üst" hali meydana getirmişti. "Başlar ayak, ayaklar baş" olmuştu. Dışarıya şahsi çıkarıyla bağlı bu gruba Türk halkı "tatlı su frengi" sıfatını takmıştı. Bu grup Yahudi-Ermeni-Frenklerden oluşuyordu. Balta Limanı Antlaşması sonucunda müslüman halk giderek fakirleşmiş gayri müslim zümre ise giderek daha fazla zenginleşmiştir.

Balta Limanı Antlaşması'nın Uzun Dönemli Sonuçları

Balta Limanı Antlaşması, hem 19. yüzyılda hem de günümüzde pek çok tartışmaya konu olmuş, neredeyse bir simge durumuna getirilmiştir. Bu nedenle antlaşmanın içeriğini ve sonuçlarını ayrıntılı olarak incelemekte fayda vardır. Antlaşmanın getirdiği düzenlemelerin bir bölümü, Osmanlı Devleti’nin dış ticarette uyguladığı tekel düzeni ile özel sınırlamalara ve ek vergilere ilişkindi. 1838 öncesinde uygulanan ve "yedi vahit" olarak adlandırılan düzende, devlet bir malın herhangi bir yöredeki dış ticaretini özellikle de ihracatını, bir özel kişinin tekeline bırakabiliyordu. Ayrıca, belirli ham maddelerin ya da gıda maddelerinin darlığının çekildiği yıllarda, maliyeye ek gelir sağlamak amacıyla dış ticarete olağanüstü vergiler uygulanabiliyordu. Balta Limanı Antlaşması ile dış ticaretteki bu tekel düzeni kaldırılmakta ve devlet bağımsızlığı anlamına gelen, olağanüstü vergiler ya da sınırlamalar uygulama hakkından vazgeçilmekteydi.

• Osmanlı Balta Limanı Antlaşması ile, ham maddelerinin dış ticarete açılmasınıkolaylaştırmış oluyordu.

• Ayrıca, Osmanlı Devleti özellikle mali bunalım dönemlerinde başvurduğu önemli bir ek gelir kaynağını kaybetmekteydi. Nitekim bir sonraki savaş döneminde, Kırım Savaşı sırasında, dış ticaretten vergi alınamayacak ve bunun da etkisi ile Avrupa para piyasalarında borçlanmanın yolu açılacaktır. Balta Limanı Antlaşması’nın getirdiği düzenlemelerin bir diğer bölümü ise gümrük vergilerinin düzeyine ilişkindi.

• 1838 öncesinde Osmanlı Devleti hem ithalat hem de ihracat üzerinden %3 oranında gümrük vergisi almaktaydı. Ayrıca, yerli ve yabancı tüccarlar, mallarını imparatorluk içinde bir bölgeden diğerine taşırlarken %8 oranında bir iç gümrük vergisi ödemek zorundaydılar. Balta Limanı Antlaşması ihracata uygulanan vergileri %12’ye çıkarıyor, ithalattan alınan vergiyi ise %5 olarak saptıyordu.

• Ayrıca yerli tüccarlar iç gümrükleri ödemeye devam ederlerken yabancı tüccarlar bu uygulamanın dışında bırakılacaktı. Böylece yabancı tüccarlar önemli bir ayrıcalık elde etmiş oluyorlardı.

• Balta Limanı Antlaşması gümrük vergilerini daha önceki düzeylerden daha aşağıya çekmiyordu ama bu antlaşmayı imzalayarak Osmanlı Devleti kendi gümrük vergilerini Avrupa Devletleri ile birlikte saptamayı bir ilke olarak kabul etmiş oluyor ve bağımsız bir dış ticaret politikası izleyebilme hakkından vazgeçiyordu.

• Antlaşma imzalandıktan sonra, Avrupa devletleri gümrük vergilerinin daha da düşük düzeylere indirmek için elverişli koşulların olmasını beklediler. Nitekim 1860-1861 yıllarındaki mali bunalım ve Lübnan siyasal bunalımı sırasında Osmanlı Devleti ihracattan alınan gümrük vergilerini %1’e indiren değişiklik maddesini imzalamak zorunda kaldı.

• Osmanlı, bu anlaşmanın altıncı maddesinde, anlaşmayı bütün "dost devletleri" kapsayacak bir şekilde genişletmeyi taahhüt edince adeta bütün Avrupalı sömürgeciler birbirleriyle yarıştılar. Aynı şartlı imtiyazlar, Fransa (1838), Löbek, Bremen, Hamburg, Hans şehirleri, Sardunya (1839). İsveç, Norveç, İspanya, Felemenk, Belçika, Prusya (1840), Danimarka, Toskana (1841) devletlerine de tanınmıştı.

Kapitülasyon Zincirleri

Osmanlı Devleti, artık ticari ve adli yönden tam olarak kapitülasyonların zincirleriyle bağlanmış durumdaydı. Stratejik konumu gereği toprakları da tehlike altındaydı. Özellikle Rusya'nın geleneksel politikası gereği Osmanlı üzerinden sıcak denizlere inme isteği İngiltere ve Fransa'nın da çıkarlarına gelmemekteydi. Bu amaçla Rusya ile Osmanlı arasında yapılan Hünkar İskelesi Antlaşması feshedildiği gibi, Osmanlı topraklarının bütünlüğünü de korumaları altına almışlardı. Özellikle 1853 Kırım savaşı sırasında Osmanlı Devleti, Rusya'ya karşı desteklenmiş ve sonuçta 1856 Paris Konferansı ile Avrupalı sayılmıştı. Osmanlı Devleti bu tarihten sonra, Avrupa devletleri arasındaki çıkar çekişmelerinden yararlanarak, bir takım denge hesapları içinde varlığını sürdürebilmeye çalışacaktır.


Sonraki bölüm: Tanzimat Fermanı (1839)


Yorumlar

Yapacağınız yorumlarda kendi fikirlerinizi belirtiniz. Sağdan soldan kopyala-yapıştır yapmayınız! Kimseye hakaret etmeyiniz! Gizlilik ve yorum kurallarımız için buraya tıklayınız.